Trajedi Bir Hikaye: NAZLI!


Ben 18 yaşıma gelmiştim ve babasız olmanın acısını artık çok daha iyi anlıyordum. Annemle birlikte küçük ama mutlu bir dünya kurmuştuk kendimize. Mevsimlerden bahardı, sokaklarda, parklarda dolaşıyordum. Bu bahar daha bir coşkulu hissediyordum kendimi. Bir çok arkadaş edinmiştim. Taha, Yağız, Yağız'ın kuzeni Merve ve daha bir çoğu... Her gün belirli saatlerde buluşup eğlenceli dakikalar yaşıyorduk. Onlarla o kadar eğleniyordum ki işe dahi gitmiyordum. Yine işe gitmediğim bir günde yalnız başıma dolaşırken arkadaşlarımla her zaman oturduğumuz parkta gördüm onu. O kadar güzeldi ki.. Bir süre çevresinde dönüp beni fark etmesini umud ettim ama bana hiç bakmıyordu. Tam umutsuzluğa kapılmışken son bir cesaretle yanına yaklaştım ve "Oturabilir miyim?" diye sordum. Umudun bittiği yerde mucize başlıyormuş. Deniz mavisi gözleriyle bakıp, küçük bir tebessümden sonra, "Oturabilirsin" dedi. Kalbim heyecandan deli gibi çarpıyordu. Ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Kısık bir sesle, "İsmim Berkay" diyebildim. Bana dönüp "Nazlı" dedi. Bir süre sonra telefonlarımızı birbirimize verdik ve ayrıldık. Akşam olanları anneme anlattım. Annem gözlerimde ki mutluluğu fark edince çok sevinmişti. İlerleyen günlerde Nazlı ile daha sık görüşmeye başladık. Zaman ilerledikçe ona daha çok bağlanıyordum. O hayatıma girdikten sonra işe gitmeye bile başlamış, diğer arkadaşlarımla da daha az görüşür olmuştum. Arkadaşlar sitem edince kendimi affettirmeye, onları akşam yemeğine davet ettim ve hazırlık yapmak için erkenden eve gittim. Anneme arkadaşlarımın geleceğini ve güzel bir yemek için hazırlığa başlamamız gerektiğini söyledim. Akşam gelip çatmıştı, kapı çaldı, hemen koştum açtım. Arkadaşlar gelmişti. Onları salona alıp sofrayı hazırlamak için mutfakta anneme yardıma gittim. Sofra hazırlandıktan sonra salona geçip onları içeri çağırdım. Arkadaşlarımı masaya alırken annemin bakışlarında ki korku ve şaşkınlık ifadesine bir anlam verememiştim. Tam arkadaşlarımı tanıtıyordum ki annem büyük bir feryatla masadan ayrılıp gitti. Olanları bir türlü anlayamıyordum. Arkadaşlardan özür diledim ve yemeğe başladık. Yemeğin ve sohbetin ardından olanları sorduğumda hiç cevap vermedi. Sadece yüzüme bakıp ağlıyordu. Aradan üç ay geçmişti. Arkadaşlarla ve özellikle Nazlı ile görüşmelerimiz iyice sıklaşmıştı. Bir ara anneme sözü Nazlı'dan açıp onunla birbirimizi ne kadar sevdiğimizden bahsettim. Annem mutlu olmamdan gülüyordu. Ama gözündeki korkuyu ve acıyı hissedebiliyordum. Öbür gün iş dönüşü eve geldiğimde bir misafir vardı. Tanıştık ve annem o arada kayboldu. 1-2 saat oturduktan sonra annem gelip misafiri yolcu etti. Anneme gelenin kim olduğunu sorduğumda doktor olduğunu söyledi. "Yoksa hasta mısın?" diye sordum. Annem doktorun benim için geldiğini ve sadece genel bir kontrol yaptırmak istediğini söyledi. Sabah erken kalkıp hastaneye gittik ve bir çok tessten geçirildim. Bir kaç saat sonra doktor gelip hiç bir şeyim olmadığını söyledi ve annemi oldasına çağırdı. Akşam eve geldiğimde annemin gözleri ağlamaktan şişmişti. Ne olduğunu sorduğumda, "Bir cenazeye ghittim, çok etkilendim." dedi. Artık Nazlı ile hemen hemen her gün görüşüyorduk. Her geçen gün ona olan aşkım içimden taşacak gibi oluyordu. Eve erken döndüğüm bir gün misafirler olduğunu gördüm, kimse beni fark etmedi. Mutfağa gitip atıştırırken ister istemez konuşulanlara kulak misafiri oldum. Konu bendim ve annemin niye böyle üzgün olduğunu o an anladım. Meğer hastane, doktor hep bu yüzdenmiş. Meğer ben şizofreni hastasıymışım. Adını bile bilmediğim bu hastalık benim hayal dünyasında yaşamama neden oluyormuş. Misafirler gidene kadar ortaya çıkmadım. Annem onları geçirince beni arkasında gördü ve "Bir şey duydun mu?" der gibi yüzüme bakıyordu. Ona, "herşeyi duydum" dedim. Kadıncağızın gözleri dolmuştu ve bana sarılarak ağladı. Ona üzülmemesini ve kendimi çok iyi hissettiğimi söyledim ama gerçekten korkmuştum. Bana arkadaşlarımı davet ettiğim gün hasta olduğumu anladığını söyledi. Annemin anlattığına göre benim hiç arkadaşım yoktu. Eve davet ettiğim kişiler tamamen hayal ürünüydü. Annemin hazırladığı sofrada sadece ben oturmuştum ve sanki arkadaşlarım varmış gibi saatlerce o hayali varlıklarla konuşmuştum. Hiç bir şey umrumda değildi. Her şey, bütün bir dünya hayal olabilirdi ama ya Nazlı... Ya o da hayalse? Bu ihtimal beni delirtmeye yetiyordu. Annem bir çok ilaç getiriyor ve bunların rahatlamam için olduğunu söylüyordu. Ama ben zaten rahattım. İşten ayrıldım ve aradan üç gün geçtikten sonra dışarı çıktım. Her zaman gittiğimiz parka gittim. Arkadaşlar yine ordaydı. Aslında belki oradan hiç ayrılmamışlardı. Onlarla konuşurken parktaki diğer insanların  alaylı alaylı güldüğünü fark ettim. O gülen insanlara, "Siz gerçek değilsiniz" diye bağırdım. Ama onlar sadece gülüyorlardı. Peşimi bırakmalarını söyledim. Nereye gidersem onlarda benimle beraberlerdi. İlaçlar beni iyice dağıtmıştı. Düşüncelerimi toplayamıyordum. Arkadaşlar da yavaş yavaş benden uzaklaşıyorlardı. Nazlı'yı aramaktan korkuyordum. Çünkü ararsam Nazlı diye birinin olmadığını anlayabilirdim. Bir gün dayanamayıp aradım ve her zaman ki yerimizde buluştuk. Ona bir yandan başıma gelenleri anlatırken diğer yandan da çevrede ki insanları süzüyordum. Yine bana gülmelerinden korkuyordum.. Eğer bana gülüyorlarsa bu Nazlı'nın olmadığını gösterecekti. Evet çevremdeki insanlar yine bana alaylı bakıyorlardı, ama bu sefer gülmüyorlardı. Nazlı olayı beni gün geçtikçe bitiriyordu. Bir gün anneme Nazlı'yı eve getireceğimi söyledim. Annemin gözleri kocaman oldu. Yine bir hayali eve getireceğimden korkuyordu. Ama ben kendime güveniyordum. Nazlı bir hayal değil gerçekti. Annem isteksiz olsa da benim ısrarlarımla kabul etti. Ertesi gün Nazlı'yla buluştuk ve ona, "Seni biraz sonra anneme götüreceğim." dedim. Nazlı çok telaşlandı. Hazırlıksız olduğunu söyledi ama ben ısrar edince kabul etti. Artık geri dönüş yoktu. Biraz sohbetin ardından eve doğru yola koyulduk. Sokağa gelip eve yaklaştığımızda son bir kez kulağına eğilip "Seni çok seviyorum" dedim. Eve geldik, kapıyı çaldım. Annem kapıyı açtığında ben önden girip ayakkabılarımı çıkardım ve Nazlı'yı içeri aldım. Anneme bakıp gözlerimle Nazlı'yı işaret ederken kalbim duracaktı sanki. Annemin gözlerindeki yaşı görünce olduğum yere yığıldım. Demek yine hayaldi... Ama annemin ağzından çıkan şu kelimeler benim için o an bir dua kadar kutsaldı. "Hoşgeldin, güzel kızım..."